Sunday, August 7, 2011

Haberler

Özlem'cim, yazmıyorsun demiş.


Aslında blogun sonuna geleceğiz, çünkü İstanbul'a döndükten sonra yazabileceklerim, herkesin bildiği şeyler.



Nehir'im bizimle. Bazen silikleşiyor. Belki de diyorum, hafızamın unutmasına izin vermeliyim. Yani doğa bize böyle bir savunma mekanizması vermiş, başaçıkmak için...unutmak.



Ama işte bir şey gelip yakalıyor.



Sevgili arkadaşım Gonca uğradı, iş çıkışı...Bir zamanlarki hayatımızda olduğu gibi. Leyla'ya bir şey getirdim, dedi. Bir baktım, hani o ütüyle yapıştırılan minik boncuklardan. Bir anda gözlerim açıldı, bilemedim ne düşüneceğimi. O kadar çok yaptık ki. En çok da Fort Worth'de. Sonra New York'ta. Hala sakladığım bir çiçek ve kalp var. Şu anda yapamayacağım bir şey, el işi.



Neyi, nasıl beni yakalayacağı belli olmuyor. Bir anda, tüm günü "normal" geçirmişken, dağılıveriyorum. Carole yazmış, hep güçlü olmak zorunda değilsin, bırak kendini diye.



Evet.



Sanki dünyanın en olağan işiymiş gibi, Zincirlikuyu Mezarlığına gittim. Nehir'in mezarını yaptırmak için oradaki bir usta ile anlaşmak lazım. Beğendiğim bir taş ve mezar var, onu yapanı öğreneyim dedim. Genç bir çocuk, hakla ilişkiler diye bir ofiste oturuyordu. Girdim. Sordum. Telefonunuzu alayım, öğrenebilirsem sizi arayım, dedi. Ben de, sanki eve kapı yaptırıyormuşum gibi, evet, kızımın mezarında adı yok, beni bu üzüyor dedim...Der demez de kendimi dışarı attım, gözyaşlarımla birlikte.



Acaip işler bunlar. Bu da bir iş. Ama hiç yapılmaması gerken. Nehir büyümeli, annesi ve babası için bir mezar yeri bulmalıydı.



...



...



İşte bu saçma anlar dışında, sanki biraz daha alıştık.



Kavgalar azalmadı. Her gün, rutin, eve gelince, park kavgası. Derken tepemizden geçen helikopterler. Birileri araç olarak helikopter kullanıyor. Bir gün aşağıdan havai fişek fırlatmak gibi deli fikirler var aklımda. Bazen, "O kadın mı, kızını kaybetti, biraz delidir" desinler ve ben de delilikler yapayım diyorum.



Delidir ne yapsa yeridir. En güzel özgürlük!



Oysa biz hep medeni, biz hep anlayışlı, biz hep düşünceli, biz hep saygılı.



Ahhhhhhh.



Deli deli kulakları küpeli, deli deli kulakları küpeli...olmak istiyorum.



...



...



Şimdilerde evde espresso yapma maceralarına giriştim. Yaklaşık 5 yıldır bir dolapta duran makinenin aslında iyi bir makine olduğunu anlamam için, Ithaca'ya gidip kahve içmem gerekliymiş. Biliyorum, komik ama geç değil.



Ve Nehir ile "raw" yemek için almış olduğum en önemli yatırımım mikseri de kullanmaya başladım. Ayran yaparak!! Ha ha bu kolaydı. Sırada "smoothie" ve sebze suları.



Koşuya devam.



Ve Nehir için koşu hazırlıklarına devam.



Esas duyuruyu, websitesi olunca yapacağım ama not edenler etsin. 25 Eylül, pazar günü, İTÜ Ayazağa Kampüsünde, "fun-run". İster yürü, ister koş! Nehir'in anısına KAÇUV yararına! Heyecanlıyım. Umarım, güzel bir gün olacak.



Öncesinde biraz Bodrum. En son, 2008 yazında yüzmüştüm. Uzun bir araba yolculuğu yapmak istiyorum. Sabah, iyice erken bir saatte yüzmek. Kimse yokken, deniz dalgasızken.



Haydi, herkese güzel bir Ağustos diliyorum!


NOT: Koşuyu KAÇUV ile birlikte yapıyoruz. Makbuz karşılığı alacağınız koşu, veya o güne katılım ücretleri, KAÇUV'a bağış olarak toplanmış olacak. Büyük katılım, çocuk katılım, aile katılım ücretleri/biletleri olacak. Karşılığında bir tişörtünüz, bir katılım rozetiniz olacak. Ve özellikle de koşanları düşünerek basit bir yiyecek (poğaça ve minik kek olarak düşündüm) ve su ikramımız olacak. KAÇUV'dan Sevan Hanım bize çok yardımcı oluyor. Meyve suyumuz da olacak sanırım. Hatta kahvemiz de olabilir. Minikler için de kısa bir koşu olacak ve umuyorum bir, iki masada etkinlik olacak. Yani benim aklımdaki ailecek bir-iki saatinizi, bir pazar günü açık havada, "hareket" ederek geçirmeniz, Nehir'i hatırlamamız, çocukluk dönemi kanseri hakkında farkındalık yaratmak, arttırmak ve bunu yaparken Nehir'in arkadaşlarına, boyutu önemli değil, bir katkımız olması. Günün sonunda hepimiz, "Bugün ben kanserli bir küçük çocuk için orada bulundum, yürüdüm" diyeceğiz. Bunu özellikle de başka çocukların da diyecek olması bence çok anlamlı. Bence gönüllü faaliyetlerinin gelişmesi bu yolla olacak. Yani çocuk yaştaki katılımlarla. Bizler de kafamızı çevirmek yerine dönüp bakmış olacağız. Ve Sevcan Hanim'ın dediği gibi, ben de yüzde yüz katılıyorum, "ajitasyon" yaratmadan, neşe ile.


Bu kabaca, projemiz.