Friday, September 25, 2009

Gün 98: İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı

Evet. İstanbul'daki aile trafiğine uzaktan bakmakla yetiniyorum.

Gözlerim ise kapalı, çünkü uyumak üzereyim. Sabah park, öğlene doğru, sonra Nehir'in uykusu, derken ev toplama, akşam yemeği. Akşam yemeği kayda değer. İki buçuk "hemp" tortilla, humuslu. Pratik, yararlı. yattığında su içip duruyordu Nehir'cim.

Ben banyo yaparken, o da "tütü"sü ile dansediyor, "Anne banyodan çıksana" diye babası burada olsa gerçeğini yapacağı, bağırış taklidi yapıyordu.

Mahmut'çum açıklıyorum, bu kız bizi parmağında oynatmış. Oynatıyor. Çocuklar bunu hep yapıyor.

Yatarken de bana dönüp, "seni çok seviyorum" demez mi. Eh, parmağında oynatacak ya, "altlık" hazırlıyor. Yarına sanırım.

Ve canım Türkiye'm. Şebnemcim, her ne kadar özellikle ilk günler, aylar maddi manevi bunalmışken, Nehir'i bir an önce buranın sağlık sistemine dahil edelim, mümkünse TCH'in dibinde bir eve yerleşelim diye aklımdan sıklıkla geçirdiysem de, vatanım da vatanım. Zihnimde sıralı arkadaşlarım! Yakınlarım! Boğaz'ım, güzel insan'ım, anılarım, yaşamım.

Ama bir yandan da gelişmekte olan ülke şartları. Evet, o kısmı çok zor. Bugün Hande ile konuşurken, "Yaw" dedim, "Dayanamadım, Whoe Foods'tan alacaklarımı aldım, goji berri, organik raw bal, raw, doğal bir şeker, kimyasalı olmayan şampuan...." Sonra hatırladım çocukluğumuzu, "yurtdışından" gelen, "nescafe, kaset, çukulata"ları. Güldük. Hala taşıyoruz, sadece içerik değişti. Hani her şey var artık Türkiye'de derken, meğer yokmuş.

Ben galoş, el yıkama, pürel, gelen kişi sayısında kısıtlama, "çocuğunuz kızamık, kızamıkçık, veya su çiçeğine maruz kaldı mı" soruları, aksırma, tıksırma var mı, buldum, Nehir'e maske!!, ile biraz biraz bulusuruz diyorum yine de. Bunun diğer ucu ise Nehir'in gitgide yabanileşmesi. Kastettiğim "no party" idi. Bir de ben "anneli" gruplara başlar mıyım diyordum. Vazgeçtim. Mümkünse açık hava. Bir de doktorlara sorarım tabi. Şu anda hastane çıkışlarında, zaten, "izolasyon gerekli" uyarısıyla bırakıyorlar bizi her seferinde.

Eyvah, saat 12.11. Balkabağı! Evet, evet o birkenstock lar benim prensim! Bakın ne de rahat oldu!

3 comments:

  1. Sevgili Zeynep, çok haklısın, burada biz malesef "sağlıklı yiyecek" ten kısmen ve sayılı mağaza düzeyinde yararlanabiliyoruz. O kadar değişik isimler öğrendik ki sayenizde, ah günler rahatlayınca bunlar derlense, yayınlansa, birileri de bu işe el atıp ürünleri tedarik etse... HAyaller şahane, ama şaka bir yana müthiş güzel birikimleriniz oldu beslenme konusunda, değerlendirilmeli...

    En basit örnek bizim sadece dolmadan dolmaya tek tük yediğimiz fıstıkların aslında ne kıymetli olduğunu öğrendik sayenizde. Ne diyebilirim ki harikasınız.

    Sevgiler, Esra

    ReplyDelete
  2. Zeynepcigim senin prenslerin dukkani kapanmamis megersem burada. Sen gel bak yenisini alacagim:)

    Saka bir yana eminim kimse gelip gorme konusunda seni bunaltmayacaktir. Hersey kendiliginden yoluna girecek, duzenini bulacak. Leyla'dan dolayi okuldan mikrop gelmesi riski en yuksek olan ama, ona da bir cozum dusunursunuz artik.

    Oralar guzel ama buralar da bir baska guzel...Nolur bir kere trenimi gostereyim Nehirime, sonra gorusmesek de olur. Butun evi purelliyecegim, kopugu komsuya yollayip, kizlara maske takacagim soz!

    ReplyDelete
  3. Nurgüncüm, gözlerim doldu, "literally", çünkü ben de çok özledim, kucaklamak istediğim kişilerin başında geliyorsun!

    Yalnız Nehir, Nurgün ile Gülnur adlarını karıştırıyor, hatta o kadar Amerikalı oldu ki, Altay'a Nazlı diyordu bugün!

    : )

    ReplyDelete