Friday, January 2, 2009

In A Better Mood

Evet...dünkü ağlama iyi geldi. Gözlerime değil ama ruhuma. Sanırım, güçlü olmanın bir yolu duygularına yabancılaşmadan yaşayabilmek. Attım. 

Ne bileyim, NYlı kadını okurken, yazdıklarını, hatta benzer anları, çok dramatik bulmuştum. Kendi yazdıklarımın yanında. Sonra ben neden "hafif" yazıyorum acaba dedim. Sanıyorum, hafifletmek için. Yani ağır bir durum, aşikar. Ama ağır yazmak...yükü arttırmak gibi geliyor. Aksine, "gün"lük yazınca, Nehir'in gün içindeki anları gibi...oyun zamanı gülerken, ilaç zamanı ağlarken, iğne zamanı korkarken...bazen de kızarken...şimdi olduğu gibi, ben yazarken yanıma sokulmuş, esnerken, yatmazken, tatlı tatlı göğsüme yatmış, beni izlerken, bana baktığında, içim erirken..."hafif"liyorum.

Kereta, yazı yazarken elimi tutuyor, hala da kendi yatağına geçmiyor...neyse geçti sonunda. Daha (da) yumuşak bir anne oldum. Çok zorlamadan, ikna ederek yapmaya çalışıyorum. Üstelik, artık "convince" olmaya, yani büyümeye, başladı. Çoğu şeyi anlatınca anlıyor, çoğu kez de işe yarıyor.

Bu sabah kızımla Markete gittik. Market sadece WholeFoods artık. Balık aldık. WholeFoods'un çalışanları da değişik. Nasıl desem, sanki hepsi "artist", öğrenci, sanki müzisyen...Türk-Amerikalı arkadaşlarım biliyorlardır. Baharat aldık, Nut aldık...

Veeeeeee: ta taa

Öğlen (eve geldiğimizde Nehir arabada sızmıştı, uyumaya devam etti), Mahmut somon pişirdi. Somon'a Himalayan Salt koyarken, ben "grind" etmek için çevireyim derken, kapağın tamamı açıldı, ve nadide Himalayan salt kristalcikleri balığın üstüne döküldü, toplayabildiğimizi topladık. 

Bu minik iş kazasından sonra, ben ilk raw food denememi yaptım.

Cauliflower with Miso Mash...Sorun, benim yaptığımda miso yoktu. Valla, bu işe Mahmut çok güldü. Haklı, çünkü, biraz tadı yoktu. Bir dahaki sefere ceviz koyacağım. Raw food işi zevkli. Ayda hatta bence tam sana göre, hatta senin yeni mutfağa...Yıkıyorsun, atıyorsun, düğmeye basıyorsun, zzzzzzzt....hazır. 

Bence sebzeleri çiğ yemek gerçekten akıllıca. 

Biz raw food ile "conventional" mutfağı birleştiriyoruz. Bilge iki raw food kitabı göndermiş, biri tam Feride'ye göre...Feride arkadaşı için, "Raw Food for İdiots" ı göndermiş, akıllı bir seçim. Gerçi gönderirken iki tane göndermiş ki, mütercimlerle ilgili ortak durum, 12 çarpı, 6...hmmm elde var...şeklinde gittiği için, bir yanlış tuşa basma olabilir...Ve "whole foods" üzerine bir kitap...ve kanser ve beslenme ile ilgili başka iki kitap. Biz hepsini inceleyip, kafamıza yatanları ve ortak noktaları özellikle uygulayalım diyoruz. 

Yemekleri yapınca dedik ki, Nehir yemezse, moralimiz bozmayıp, biz yiyeceğiz. Sanıyorum, bize moral olsun diye, bir güzel yedi...Biz de çok mutlu olduk.

Sonra, üç gibi, Hermann Park'a gittik. Nursen ve Aydın da geldiler (Hani commentatorlardan Nurgün'ün ablası, bizi burada karşıladı, ilk gece onlarda kaldık, ve özellikle ilk günlerde, ve hala, yardımıza koştu...bilmiyorum kaç kap yemek getirdi)...üç saat kadar kalmışız, hava kararmıştı dönerken. Nehir parkın girişinden aldığımız bir Dora balonu (hani uçmayan, şişme oyuncaklar oluyor ya, sokakta satılan) ile oynadı. Küçük çocuklar da "Dora Dora" diye ilgi gösterip durdular.

Keyifliydi çok. Nehir Dora'yı yere atıyor, sonra da "kalk, kalk" yapıyordu. Bazen de "fıstık" diyordu. 

Bugün bir şey dikkatimi çekti. Dünkü parkta Nehir'in yaşındakiler vardı. Ama Hermann daha mix...ve biraz daha büyük çocuklar Nehir'in kel kafasına bakıp duruyorlardı. Acaba bir yazı assam mı, diye düşündüm..."Temporarily Bold, Will Regrow in Summer 2009"...Neyseki kendi farkına varmıyor ve oyununa devam ediyor. Annelik, öyle güçlü bir his ki, gerçekten insan yavrusu için çok şeyi yapabilir...Hani diyebilirim ki, "Are you talking to me?"!!!

Yazınca aklıma geldi, canlandı duygular.

Hadi size hafif bir melodi...Olmalı mı, olmamalı mı, Yoksa hiç değişmemeli mi, Ama ben değişmezsem, ben olamam kiiiii....Yalnız Teoman burayı...ki bölümünü, ki, ile kı arası söylüyor!!! kiı...neden acaba? Biraz uşak makamı gibi sound ediyor...kiıı, kiıı, kiıi...ki ise ki'dir benim bildiğim.

Akşam, iğne işini becerdik, vallahi yaptım. Hem de dozajı falan da doğru. İğneci gerekirse, biz Mahmut'la bayağı deneyim kazanıyoruz...

Radyo DJliği yapayım bu sabah...Uyan Türkiye, işe geç kalacaksın!


1 comment:

  1. Zeynepcigim, iki gundur yazilarini okuyorum. Ama yazamiyorum. O kadar zor ki yazmak, ne yazacagimi bilemediginde...

    Icim eridi son yazdiklarini okuyunca. Nehir'cigimi cok seviyorum deyisin, gogsume yatmis sana bakarken icinin eriyor olusunu anlatisin, normal dagilimda disarda kalsin ne olur derken, baska cocuklar icin kendini suclu hissedisin...

    Evlatlarimiza duydugumuz sonsuz sevgi ve bir anlamda duydugun sucluluk duygusu disinda -bende burada kizlarla gulup eglenirken, aklima her siz geldiginizde sucluluk duyuyorum-, ortak bir seyi paylaşamadigimiz su dunyada, bambaska gerceklikler icinde yasadigimizi dusununce ben de kahroluyorum inan. Hayat acaba benim icin neler sakliyor diye dusunmeden de edemiyorum, gizliden gizliye.

    Seninle cok gorusmezdik, ama seni kendime yakin bulurdum, iki kiz, akademisyenlik, ayni aileden gelen esler belki de beni boyle dusunmeye itmisti. Bilmem ki. Kendimle ilgili, hayallerim seninkilere o kadar cok benziyordu ki; iki kiz annesi olmanin gururuyla baslayan ve onlarin etrafinda kostururken veya onlar kosusturuken yaklasan bir yaslilik. Icinde kesinlikle boyle bir hastalik barindirmiyordu ancak. Belki de bu kadar benzesim kurmusken gelen bu hastalik, beni bunun icin boylesine cok sarsti. Hep baskalarina olabilecek bir seyin bu kadar yakinima gelme curetini gosterebilmesi fikri bile beni yikmaya yeterli iken, senin sakin yaklasimin, serinkanli olmaya veya dusunmeye calisman, sana olan hayranligimi bir kere daha arttirdi. Nehir de en az senin kadar sansli inan bana. Siz dordunuz, daha cok guzel gunler yasayacaksiniz, buna eminim. Cunku bunu hak ediyorsunuz.

    Olaylarin neden gerceklestigine bir yanit vermek mumkun degil ama, nasil sonuclanacagini saglamak bence mumkun. Olmayacak, kotu bir sey olmayacak diyeceksin. Ama bunu emin olarak hissedeceksin, isteyeceksin. Olabilir kotu seyler bazimiza gelebilir, ama bu, felaketle sonuclanacagi anlamina gelmez ki!!! diyeceksin. Ben hep soyle dileklerde bulunurdum -ozellikle de ailem ve kizlarimi dusunerek-, ne olur kotu bir sey olmasin, olacaksa da caresiz birey olmasin, gerekirse ben cok uzuleyim ama, sonu iyi bitsin...(Gerci bir arkadasim delisin, isteyeceksen tam iste demisti, ama diyemedim oylesini, hep bir acik kapi birakma huyumdan olsa gerek). Iste, senin basina bu durum geldi. Cok uzuluyorsun belki ama, caresiz bir sey degil ve sonu iyi bitecek emin ol. Buna nasil emin olabilirsin diyeceksin, cunku hissediyorum, seninle kendim arasinda kurdugum benzesimden hissediyorum.

    Bak simdi oturdugumuz evi alis hikayemizi belki anlatmisizdir belki de anlatmamisizdir. Neyse cok uzun ama en onemli kismi su; bu ev Oguz'un da benim de icten ice cok istedigimiz ama birbirimize hic soylemedigimiz bir evmis. Kismet oldu da aldik. Ama alirken icime bir kusku dusmustu, soyleki; ev sahibimiz oldugu icin -galiba kanserdi, ama yasliymis- kizi evi satmis. Fakat apartmandeki her evde bir kanser veya olum hikayesi vardi nerdeyse, Ust kattaki Isil ablanin kocasi kanserden oldu, alt kattakinin oglu kanser tedavisi gordu, neyseki iyilesti. Besinci kattaki bizim hoca sanirim simdi kanser, vs vs.
    Bende umarim bizim daire sirasini savmistir demistim, hani birseyi hic istemez, icten ice olmamasini umarak korkarsin ya iste oyle. Aldik evi, sonra da bildigin gibi bir kac yil sonra babam hastalandi ve 6-7 ay bizde kaldiktan sonra da vefat etti (doktor kanserden supheleniyordu ama yasli oldugundan bir tedavi yapmadi). Iste ondan sonra rahatladim biliyor musun, nedendir bilinmez icimde hep bir huzursuzluk vardi. Sanki ailemin ustundeki bir bulut gitti gibime gelmisti.

    Senin icinde, Nehir'im icinde, ayni korku ve kusku var icimde. Acaba mi diye... Ama bir yandan da rahatim, benim korktuklarim degil, korkmadiklarim basima geldigi icin. Korktuklarima karsi, beynimin gelistirdigi savunma mekanizmasi hep ise yaradigi icin. Hic merak etme Nehir iyilesecek, dedigim gibi, cok uzuluceksin, ama sonunda guleceksin. Nehir'de cocuklarin o inanilmaz gucu ile bunlarin tekini bile hatirlamadan hayatina devam edecek.

    Ve sen, yasadigi her gunu kiymetini bilerek, hakkini vererek yasayan bir kadin olacaksin. Ve ben, her basim sikistiginda, gelip senin guclu omuzlarinda agliyacagim...




    Sonucta hep ayni seyleri yaziyormusum gibi geliyor.

    ReplyDelete